Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



Mutlu yillar banaaaa

30’lardan 40’lara sevgilerle


Sevgili 40, 
Hoşgeldin sefa geldin, hiç ironi yapmıyoruz, gelmene çok sevindik, dürüst olmak gerekirse son senemiz pek kolay geçmedi, hadi daha da dürüst olalım ömrü hayatımızın en zor senesiydi, bu nedenle seni gördüğümüze ve nihayet devir yapacak olduğumuza pek bir mesuduz. Bu da sana 30’lardan ilk hediyemiz olsun, umuyoruz senin hayatını kolaylaştırdık.

İlk olarak sana sağlıklı bir beden hediye ediyoruz, miras aldığımız bedene 10 sene boyunca ufak tefek saçmalamaları saymazsak, elimizden geldiğince iyi baktık, kendimize dikkat ettik, kontrollerimizi yaptırdık, sağlıklı yedik içtik, hareketi hiç eksik etmedik, kendimizi keşfettik, şimdi sıra sende, lütfen aldığın gibi muhafaza et, malum tik tak artık lehimize çalışmıyor. 

O kolay siz ruhsal sağlıktan bahis edin dersen, bu konuda da fena değildik. Daha mutlu, daha sakin, daha olgun bir Burçe sana hediyemizdir. Tabii kendi çapında, oyle beklentini çok yüksek tutma, sonuçta bir natura var, hala kızdığında etrafında olmak istemeyiz, huysuz günlerini görmezden geliriz, takıntılarına tebessüm etmeye çalışırız, dengeyi kaybetti mi sakince dönmesini bekleriz, ama bu ne ki sen 30’u görseydin buna şükür derdin.

Biz bu 10 seneyi nasıl hasarsız atlattık dersen gelelim bir diğer hediyemize, birbirinden farklı ve değerli dostlar devir almıştık 20’lerden hepsini özenle koruduk, birlikte büyüdük, geliştik bir de üstüne 2-3 tane de yeni ama ömürlük dostlar ekledik, ki paha biçilemez biliyorsun. Bu dostlar sayesinde akışkandı günlerimiz, hafifledi dertlerimiz, katlandı sevinçlerimiz, açıldı zihinlerimiz, seninki de öyle olacaktir eminim. Sen de onlara canının içi gibi bak, işin kolay degil, araya mesafeler girdi ama sen yaparsın, sana güveniyoruz, hele becerip de 1-2 yeni kazanımın olursa 50’leri ihya edersin. 

Daha neler var benim için dersen, müzik ekledik bolca içine, hayatına melodi kattık, hayat sıkılmalarını azalttık. Epeyce cesaret koyduk, öz güven koyduk deneyimlerle, başarılar ile, hayal kırıklıkları ile, düştük ama kalktıklar ile pekişen. Dur bak bu çok önemli, hayırı öğrettik, kendine acımasız olmamayı, iç sesini duymayı öğrettik, kendine iyi davranmayı, zaman ayırmayı öğrettik. Aldığı her sağlıklı nefese şükretmeyi, arada unuttuğunda da unuttuğunun farkına varmayı öğrettik. 

Son düzlükte de olsa meditasyon ve yoga kattık hayatına ki bir nebze de olsa yavaşlatmayı başardık, bu nasıl işine yarayacak hayal bile edemezsin, malum bu hızda koşarken, dengede kalmak kolay degil, hala gidecek daha çok yolu var sana da kolay gelsin. 

Biz yeni, dev bir aşkla başladık kendi devrimize, bu 10 yıl süresince geliştirdik, evirdik, çevirdik ve hatta aldık harika bir aile yaptık o aşkdan. Çok özen göstermeye çalıştık, başarabildiğimiz, başaramadığımız zamanlar oldu, olacaktır elbet, her durumda kalbimize, özümüze, kökümüze döndük, ve hep yeniden sevdik, böyle güzel sevildiğimize hep şükür ettik. Kalbini sıcak tuttun mu çözülmeyecek problem yok, gördük.




Tabii sona bıraktık en önemlisini, biz kendisini anne yaptık ki sana bundan büyük bir hediye zaten olamaz, fazla söze gerek yok, seni 40larında çocuk yapmaktan kurtardık, nur topu gibi bir bebek aldık kucağımıza, elimizden geldiğince gözünün içine bakarak yetiştirdiğimiz, bildiğimizce eğittimiz küçük bir hanım hediyemiz sana,  e ben de yaparım bir tane dersen annemizin hep dediği gibi ağanın eli tutulmaz. 




Anne demişken canımız kocaman ailemiz sayesinde zorluklar aşılır, mesafeler kısa, sofralar kalabalık, kahkahalar bol, tasasız anlar günlük oldu. Şükürler olsun ki sana her iki doğal ve eş durumundan edinilmiş ebeveynlerimizi teslim ediyoruz. Gözün gibi bak onlara, aramayı, sormayı, sık sık ziyaret etmeyi, her dertlerini bilmeyi, gerekince uçup gitmeyi sakın ihmal etme. 



Biz bir kere daha anladık ki biz bu dönemde insanın bir kardeşi varsa bu hayatta herşeyi ortaktır onunla, elbiseleri, tokaları, çantaları, sevinçleri, dertleri, gülüşleri, neşeleri. Kardeş kardeşe güçtür her daim, yıllar sonra kardeşinin yanıbaşında olmak da bir diğer hediyemiz olsun sana.

İşte böyle 40’cığım, su gibi aktı geçti 10 sene, keşkelerimiz azınlıkta kaldı, söylemeye değmez, iyi ki’lerimiz içimizi rahatlattı, şükürlerimiz bizi hep mutlu etti, umutlarımız bizi gülümsetti. 

40 yaş kararları alacaksan artık o kadarını sen bilirsin biz karışamayız ama senden tek ricamız aldığına sahip çık, onu olduğundan, gördüğünden, bildiğinden eksik etme, dengesine dikkat et, sürüklenmesine izin verme, gönül gözünü açık tut, özenle taşı 50’lere. 

Bugün 40 olmaktan hoşnutsa bu bizim sayemizde, senden de mutlu bir 50 geçişi bekliyoruz. 




Sevgiler, 
30-39 



8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü


Bu filmi kaç haftadır yazmak istiyordum, takvimi fark edince yarın sabaha yetişmesi gereken 999 işimi kenara itip blogun başına geçtim. Zaten iki haftadır gördüğüm tüm kadınlara bıktırırcasına söylemiştim. Söylemekle de kalmayıp gittin mi, gittin mi diye dürtüklemiştim. Şimdi toplu olarak bir rahatsızlık vermek istiyorum ;) sizi bakma zahmetinden kurtarayım IMDB 7.9, film en iyi Oscar ödülünü almamış olabilir, ama ben size önümüzdeki 10 sene içinde çeşitli sahnelerinin eğitim, toplantı, seminer vs defa defa gösterileceğini garanti ederim. En ilham verici kısmı ise hikayenin gerçek olması. 

Peki neden bu kadar etkilendim?! Birbirinden harika bu 3 kadının hiçbir koşulda kurban psikolojisine girmemesinden, o doğal özgüvenlerinden, haklarını savunurkenki tutkularından, asla vazgeçmemelerinden, azimlerinden, kendilerini ezdirmemelerinden,  aile ilişkilerinden ama en çok da her durumda oyunda kalmalarından, küsüp masadan kalkmamalarından. 

Filmdeki 3 harika kadın kahramanımız 1960'larda Nasa'da çalışıyorlar. Çalıştıkları ekip tamamen African-American kadın matematikçilerden oluşuyor. Hepsi eğitimli, hepsi zeki, hepsi çalışkan ve bir o kadar da hayata bağlılar. Üstelik hem rekleri hem cinsiyetleri nedeni ile üst düzey bir ayrımcılığa katlanmak zorundalar. 

Bu 3 kadının hem iş, hem ev hayatlarını izliyoruz büyük hayranlıkla. Özellikle bazı sahneler hayat dersi niteliğinde. Mesela IBM kurulurken, bir türlü yönetici olarak atanmayan şeflerinin aldığı aksiyon bir değişim yönetimi dersi gibi. Bir diğerinin bugüne kadar hiçbir kadının alınmadığı mühendislik eğitimine kendini kabul ettirmek için geçtiği süreçte hakim ile olan konuşması, müzakere tekniklerine ve hatta harika bir satış konuşması örneği. Ekip olarak yardımlaşmaları kurum kültürleri için ilham kaynağı. Dahi matematikçinin kadınların girmesinin yasak olduğu bir toplantıya kendini dahil ettirmesi, masada oturması ve sonra onay istenen biri haline gelmesi ise başlı başına bir örnek olay. En güzel tarafı da bunları yaparken, şikayet etmiyor, ağlayıp bağırmıyor, söylenmiyor ve asla vazgeçmiyorlar. Tutkuyla çalışıyorlar. 

1960'ların ayrımcılığında bu kadınların verdiği mücadele ve elde ettiği başarı 2000'lerin emekçi kadınları için her sene 8 Martta seyredilmesi gereken bir ilham kaynağı olmuş bence. Şu bir gerçek ki haklar verilmez, alınır. Ayrımcılık konusunda dünyanın 50 yılda kat ettiği yol bir arpa boyu olabilir. Önemli olan istikrarla, dirayetle, sükunetle ve hep çok çalışarak o masaya oturmak ve hep oyunda kalmak. 

Çalışan, üreten, büyüten tüm emekçi hemcinslerimin bu özel gününü kutluyorum. Kadınlar güçlendikçe dünya daha güzel bir yer olacak ;)

Yeni bir gün

Sabah olduğunda çocuklar okula gitsin,
Okulda yeni şeyler öğrensin,
Oyun oynasınlar,
Sonra eve geldiklerinde istedikleri resmi yapsınlar...

Bade Ozan - 12.01.2017

Yıldızlar

Yıldızlar, yıldızlar, yıldızlar
Parıldıyor geceleyin!
Camdan bakarken çocuklar,
Onun gözkamaştırıcı olduğunu görüyor.
Güneş açtığında yıldızlar gözükmez,
Ama yıldızlar yine havadadır.

Bade Ozan - 12.01.2017

Sabahlar Olsun!

Hat(i)ce Teyze var, camdan cama, karşı komşum. Geldiğimizden beri karşı cama, tek başına. Benim için çerçeveli bir kişilik, lakin hiç sahalarda görmedim kendisini. Sık sık göz göze gelişimiz, ikimizin de perde sevmeyişinden. Zamanla tebessüm edip, başımızla selamlaşmalara da başlamıştık ama şimdilerde uzun uzun bakışarak çok ciddi konularda konuşuyoruz. 


Çünkü tebessümlerimiz çalındı. Önce aradık, taradık etrafta, bulamadık. Sonra eşe dosta sorduk, gördüler mi diye, şaşırdılar, meğersem onlarınki de kaybolmuş, farkında değillermiş. Birden panik oldular ama Allahtan çabuk geçti, herşeye alıştıkları gibi buna da alıştılar. Neticede bize bir faydaları dokunmadı. Kaldık yine Hatce teyze ile başbaşa. 


Dün gece su içmeye kalktığımda baktım ışığı yanıyor Hatce Teyzenin. Gece 3 mü 5 mi bilemedim, tam el ediyordum, niye bu satte ayaktasın diye?!, kızımın alarmı çaldı. Panikle koşup kapattım, gece yarısı niye çaldı bu, dememe kalmadı, 06:15 ile göz göze geldik. O benden, ben ondan hoşnutsuz gerisin geri gidiverdik. 


"Anne niye okula karanlıkta gidiyoruz?" sorusuna cevap aradım, enlem, boylam az geveledim, bulamayınca düzgün bir cevap bir yumurtayı sahana kırdım, yanına da bir tost bastırdım, hadi yavrum, dedim. Bizim ışığımız sensin, ye ki gücün kuvvetin gelsin! 07:00 ben servisin arkasından zihin açıklığı duası ederken baktım Hatce Teyzem oturduğu yerde dudaklar pısır pısır, sabah ezanı yeni okunmuş. Hava bulutlu, güneş yine göstermemiş güzel yüzünü. Bakışıyoruz bir uzun, yoksa tebessümü çalanlar, güneşi de çalmış olmasınlar! Yine eşe dosta haber salacaktım ki, durdum, onlar buna da alışıverirler gari, dedi iç ses, baktım omuzlar yine yerlerde, toparladım. 


Çalıştırdım kontağı, kimsenin dinlemediği 10. Köy kanalını açtım. Karanlık ve sıkışık bir yolda gidiyorum geceleyin, diye bir şarkı vardı sanki, çıkaramadım. Çıkardıklarıma saydım. Ucu ucuna kan ter içinde yetişmişken 09:00 ekmek parası masasına soranlar oldu, nasılsınız diye. "Memeleket gibiyim!" dedim. Ya siz nasılsınız? "Bugün 0.78 kaldık, bakalım yarına Allah Kerim!" dediler. Tam " %22'inizi alanları tanıyor olabilirim!" diyecektim ki, sirenler çalmaya başladı. Yangın tatbikatı. Kibar 0.78 açıkladı durumu. "Yaşanan elim olay sonrası tüm acil durum süreçlerini gözden geçiriyoruz, lütfen böyle buyrun, tatbikat sonrası devam edelim." Çalınmasaydı kibarca bir tebessüm ederdim ben de ama nafile bir çabayla yüz kaslarımı titrettim. "Süreçsiz, tatbikatsızlar için, devam edemeyenler için ne düşündünüz?" dedim. Bakıştık, anladım. Sözlük arandım etrafta, protesto kelimesini gösterecektim, tahmin ettiniz değil mi, sözlük var, kelime gitmiş. 


Kör bir karanlıkta vardım yine eve, baktım beni bekliyor Hatice Teyze. Her akşam bekler, görmeden rahat edemez. "Bin türlü hali vardı şimdi artık -den halindeyiz kızım"dedi gözleriyle. Durgun ve solgun gözüküyorsun da diyecekti, vazgeçti. Acil durumlar, elim olaylar, tatbikatlar derken gün aymış mıydı bakamadım, bugün yine bütün gün karanlıkta kaldım, dedim. 


Sonra göz göze gözlerimizden akarken hayaller, karnımızdan yükselen çığlık çıkamadı dudaklarımızdan. Ve sonunda sesimizin de çalındığını anladık. Kapayıp gözlerimizi iç sesimize sarıldık. 


Bu en uzun geceyse, zifiri karanlıksa üstümüze çöken sabahlar da yakındır. Tek dileğim; yıllardır eller havada "sabahlar olmasın!" larımız umarım yanlış anlaşılmamıştır!

2017'den tek beklentim...

Bunun 40'a yaklaşmam ile bir ilgisi var mı bilmiyorum ama ben 2016'nın son günlerinde inkardan vazgeçtim ve şunu kabullendim; dünyada kötülük var, vahşet var, haksızlık, adaletsizlik var, zorbalık var, açgözlülük, hırsızlık var, vardı tabii, hep vardı ve hep olacak. Doğal seleksiyon dediğimiz de bütün bunlar varken hayatta kalabilme becerimiz. Peki niye bu kadar şaşkın, çaresiz, depresifiz diye de düşününce vardığım sonuç; haz odaklı bir çağın çocukları olmamız. 

Sırf bu kadar olsa iyi, bir de üzerine apolitize olmamızı ekleyin, doğu batı arasında sıkışmışlığımız ile çarpın, artan ömür ile çoğaltın, azalan ve geciken ebeveynlik ile sadeleştirin, teknolojik takıntılar, mış gibi yaşamlar ile filitreleyin, karbon salınımı ile kirletin, kişisel bıdı bıdılar, iste gelsinler, sev sevsinler, yemezse dışlansınlar ile uyutun buyrun size çağımız yetişkini. 


Hep birşeylerin peşinde koşan, gölgesiyle yarışan, sözde çok özgüvenli, yarısı tırnak gerisi birbirini yiyen, bulamayınca gurme gurme tüketen, profilini güncelleyerek mest olan, kapı komşusuna selam vermeyip, tanımadığı insanları sabah akşam likelayan çok acaip insanlarız. 


Teknoloji mi bizi böyle yaptı, biz mi teknolojiyi kötü kullandık bilemem, sosyologlar söylesin. Statü güncelleyemezken daha aktif olduğumuz kesin. Duygularımızın bile emojileştiği bu çağda hiç bir idealimiz için ölmeyiz, idealimizi revize eder yeni bir aksiyon planı ile ilerleriz.


Hal böyle iken 2017'den tek beklentim değiştirebileceklerimizi değiştirecek cesaretimiz, gücümüz, azmimiz olsun. Mal gibi oturmalarımız son bulsun! 

Bade'nin ilk şiiri

Bade: Anneciğim söylediklerimi yazabilir misin?

Ben: Tabii kızım. Ne yazdırmak istiyorsun? 

Bade: Şihir :) (Bir önceki akşam okuduğumuz kitaptaki dörtlüğü çok sevmişti)

Ben: A gerçekten mi, hadi söyle bakalım.

Bade: (Bu aralar çok Yeni Türkü dinliyoruz ;))


Parlak Yıldızlar

Gök ve güneş

Gülümsüyor bize

Ne mutlu bugün

Yanımıza gelene


Gün aydınlanarak ilerliyor

Ne mutlu 23 Nisan'a

Çocuklar özgür olsun 

Yeter bize 


Ben: ...

Bade: Ne oldu Anneciğim? Neden ağlıyorsun? 

Ben: Sen ne zaman bu kadar büyüdün diye duygulandım aşkım. 


Kardeşim sanıyorum 10 yaşında falandı. Bir hikaye yazmıştı. Katmanlı ve trajik. Salona gelip anneme okumuştu. Ve annemin ilk tepkisi "sen neden böyle birşey yazdın?" Olmuştu. Gerçekten yaşının çok ötesinde bir içerikti. O zaman kızmıştım, çocuğun hevesini kıracaksın, ne kadar güzel yazmış diye. 


Dün akşam anladım, aslında nasıl bir duygu ile nasıl bir ruh hali ile yazdığını anlamak istemiş. Çocuğunun kafasının içini merak etmiş. 


Ben de bugünlerde yaşadıklarımızın, her ne kadar büyük özen göstersek de duyduklarının, gördüklerinin, şahit olduğu endişe ve korkunun o tamanen saf ve herşeye açık beyninde nasıl karşılık bulduğunu merak ediyorum. Bu "şihiri" ona ne düşündürdü acaba?! 


Yeni yıla girerken...

Bu sene yeni yıl yeni umutlar falan demek gelmiyor hiç içimden, başta kendim olmak üzere herkesi sirkelemek geliyor sadece. O yüzden yapmayınları yazasım geldi. Kimse yanlış anlamasın. Kendime not olsun, ara ara okuyup netleşeyim diye...


Eğer hala varsa eller havaya planlarınız, GİTMEYİN, iptal edin! Dün yandık, bugün öldük, her an bittik, hiçbir şey olmamış gibi DAVRANMAYIN!


Yeni pırıltılı, cicili, bicili kıyafetler, süsler, püsler ALMAYIN! Ne varsa onu giyin, takın, sürün, ABARTMAYIN!


Kocaman sofralar KURMAYIN! İçecekseniz illa ithal olanı eve SOKMAYIN! 


Sırf sofrada değil, eve giren toplu iğnede bile yurdum malı olmayana YAKLAŞMAYIN!


Fani dünyada, 3 kuruşun peşine düşüp bugün satıp, yarın alıp Şark kurnazlığı YAPMAYIN!


Bırakın kişisel gelişimleri, best-sellerları, ana akım medyayı falan bir yana, alın NUTUK'u baş ucunuza, bizi aptallaştıran şeyleri ŞIMARTMAYIN! KLasiklere dönün, OT, KAFA falan bulun, sömürün. Okumadan UYUMAYIN!


"Ben de olabilirdim, biz de olabilirdik" DEMEYİN! Ölen de biziz, yok olan da bizim geleceğimiz! 


Fikrinizi söylemekten, inandığınızı savunmaktan VAZGEÇMEYİN! Hiç bir sonuç, fikirsizlikten daha kötü olamaz. 


Kimseye KIZMAYIN, başınıza gelen herşeyden siz sorumlusunuz, ben, sen oldukça karanlıkta kalacaksınız, biz olmanın yollarını arayın. 


Atlayın arabaya, otobüse, uçağa. Geçin Ankara'nın ötesine, bakın insanların ifadesine! Bulun kendinize bir ihtiyaç sahibi, elinizden ne geliyorsa onu yapın. DUYARSIZ KALMAYIN!


Okutmamız lazım bu ülkenin çocuklarını, sistemi falan ELEŞTİRMEYİN! Gidin gönüllü öğretmenlik yapın, koçluk yapın, kitap okuyun, tutun ellerinden oynayın, çocuklarınızla kaynaştırın. Hayata kaynaştırın!


Eşi, dostu, arkadaşı, simitçi çocuğu, eve gelen sucuyu, öndeki şoförü, yandaki komşuyu, sıradaki uyanığı, yoldaki yurtsuzu KIRMAYIN! Bir sabah varsınız, bir akşam yok, iyi hatırlanın. 


Bir insan ömrüdür hepsi hepsi, kök salan yok UNUTMAYIN! Bir gün önce bir gün sonradır neticede. Kimler geldi, kimler geçti. O kadar da KORKMAYIN!


Bütün bunları yok var sayıp Instagram'a, Facebook'a, bloga iki satır yazıp kendi kendinizi RAHATLATMAYIN! 


Her ne olursa olsun, güneşli güzel günler de gördük, ne ilk sıkıntıdır yaşanmış, ne de son sıkıntıdır yaşanacak. Tarih hep bir hayale inananları hatırlayacak. Karanlıklar elbet son bulacak! "Umut" koyun 2017'de doğacak çocuklarınızın adını. KAYBETMEYİN Onları!

2017'den tek dileğim: "Yurtta Barış, Dünyada Barış"

Kızımın Kedi Aşkı Genetik Değil!


Anne : Ayyyy (Yanımdan kedi geçer ve ben sıçrarım.) 

Çocuk : Annecim korkma, Yıldız O, sana birşey yapmaz. (Otoparkta baktığı, sevip sarmaladığı, kocaman sarı bir kedi)

Anne : Yok kızım korkmadım, kuyruğuna basmıyım diye şey ettim de mırın kırın. (Kızına kediden korktuğunu çaktırmamaya çalışan anne) 

Çocuk : Yıldız, yanıma gel oğlum sen. Annem senden korkuyor biraz, tedirgin etme. Gel güzelim sen yanıma! 

Anne : Sus ve de pısss...

Doğduğundan beri üstün çaba sarf ediyorum kendimce hayvanlardan korktuğumu anlamasın diye. Sırf bu yüzden kedi bile elledim ama çocuk yaydığım enerjiden anlamış. Allahtan hayvan sevgisine bir etkim olmadı. Deli gibi seviyor. Ben deli gibi hayvan sevenlere hep çok özendim. Şimdi istiyorum ki doya doya yaşasın, beni de alıştırır belki. Bir bakmışsınız bizim evde bir kedi! Neden olmasın ;)

Gülümsemeyi bilmeyen dükkan açmasın!

Yıllardır haftada iki gün sabah erkenden gelir evimize. Kocaman gülümsemesi ile girer içeri. Hemen önce baş örtüsünü çıkarır, sonra üstünü değişir, girişir işe. Pire gibidir, bir an durmaz, hızlı hızlı yapar işini. Çalışabilmek için kazandığının yarısını vererek komşusuna bırakır okula gitmeyen miniğini. Bir de okula gideni var. İki çocuklu bir hayat. Hayatında inişler çıkışlar, türlü türlü dalgalanmalar olur, o hep kocaman gülümser. Derdini, sıkıntısını anlatır, tebessüm ile. İşini yapar hiç söylenmeden, suratı düşmeden, kendi eviymiş gibi özenerek. Bir an önce evine gidip, evde çalışabilmek için hep hızlıdır. Öyle kaç göçü de yoktur. Evde kim olsa fark etmez, işi biter bitmez tekrar değişir üzerini, kapar başını, atar "işim bitti abla" mesajını. Gider...

Yıllardır evimizin peynirini, zeytinini, zeytinyağı, reçel, salça, sabununu gönderir Edremit'den. Yazlığa gittikçe dükkana uğrarım. "Burası kalabalık, sen niye geliyon, gönderiyorum ya ben?" Der bana. "Bu dükkanın havasını solumaya geliyorum." Derim. Öyle tatlı gülen, öyle içten, öyle rahat bir insandır ki görene huzur verir. Sorana anlatır ürünlerini, satmak için değil, bilgi vermek için. Dükkanın önünde her daim uzun kuyruklar olur hiç bir zaman acelesi yoktur. Sakin sakin ilgilenir herkesle. Zeytinli'de onlarca dükkan vardır, bir tek onun önünde kuyruk olur, tek nedeni onun sakin, serin, dingin kişiliği...

İlk gençlik yıllarım, 20'li yaşlarımın başlarından beri tanırım. El, ayak sağlığım Ona emanettir. Hepsinin ötesinde arkadaştır, dosttur insana. İki saat konuşuruz bıdır bıdır, o anlatır, ben anlatırım. Güldü mü gözlerinin içi güler, hep de güler, geçmesini bilen nadir insanlardandır, yaşar, geçer, gider. Kinlenmez, hayıflanmaz, pişmanlıklarda yaşamaz. Umutla ışıldar. 

Çok sevdiğim bir arkadaşımdır, iş icabı tanışsak da yılların verdiği yakınlıkla konuşuruz herşeyi. Ona anlatmak bana iyi gelir ve onun farklı açılarını dinlemek. Çok yalın bakar, çift taraftan. Çok yoruldum, bittim falan derken bile gülümser. Sinirlenemez benim lisanımda hiçbirşeye. İç geçirmeleri, arkadan sövmeleri olmaz çünkü hemen söyler tüm düşündüklerini çıplak bir şekilde. Bu diyarlardan değil diyorum bazen, gerçek değil, hediye sanki bu dünyaya, bize...

Çok sıkılıyor içim bugünlerde, feci endişeli, genelde depresifim. Hep B planı hazır bir insan olarak kendimi çaresiz hissetmekte, türlü türlü yol denemekteyim rahatlamak için. Bana en iyi gelen ise böyle insanların varlığı. Ortak özellikleri ne biliyor musunuz, olanı olduğu gibi kabul etmeleri, yorumsuz, yargısız, savunmasız, has, halis hali ile. Daha önce söylemişimdir, olgun ruhları, bunlar olgun ruhlar sanki, işte geldik, gidiyoruz diyebilen, anın tadını çıkarabilen, B plansız yaşayabilen, her durumda tebessüm edebilen insanlar. Bilmeseniz detaylarını hayat onlara güzel dersiniz. Oysa hayat herkese güzel, yeterki gülümsemeyi bilelim ;)

İda Köyleri



Efendim minik bir tatili fırsat bilip yine kaçtık "Annane Yazlığına". Hava tam limonata, su  sakin ve serin. Tuzumuz üzerimizde, buz gibi biralar kareli masa örtülerinde, çocukluğumuzun kızartma kokuları burnumuzda, karpuzun en şahanesi soframızda, Ege'nin kalbindeyiz yine. Buraları bilen biliyor ama ben hatırlatmak için yazayım dedim. Daha önce uzun uzun anlatmıştım Edremit Körfezini, meraklısı okuyabilir bu siteden azıcık ararsa. Çok olmuş, daha Bade yokmuş. Bakmadım
ama komşu köyleri yazmamıştım galiba. Bir sefer de sırf köyler için gelin bence diye yazıyorum. 
Mümkünse Eylül'den sonra... Şimdi her zamanki gibi aklıma geldiği sırayla ;)

Adatepe : Bizim evimize en yakın olan köylerden. Ençok gittiğim, en iyi bildiğim, hadi itiraf edeyim en sevdiğim. Küçükkuyu'ya girerken sağda bir levha göreceksiniz. Zeus Altarı ve Adatepe. 2-3 km bir yol var. Biraz viraj ama sıkıntılı bir yol değil! Önce Zeus Altarı çıkacak karşınıza, tüm körfezi tepeden görebileceğiniz harika bir manzara var. Hiç görmediyseniz mutlaka uğrayın. Sonra yola devam 700-800 m sonra Adatepe. Meydanda arabayı park ediyorsunuz, sakın öyle hemen köy meydanındaki kahveye çökmeyin, yürüyün yukarı doğru. Köyün tamamı bakımlı değil bir Assisi gibi. Ama aralarda çok güzel taş evler var. Daracık köy yollarında keçiler, oğlaklar, koyunlar, kuzular, horozlar, tavuklar salınıyorlar. Manzara köyün her yerinde başka güzel. Kalabileceğiniz çok güzel iki otel var benim bildiğim. Hünnap ve İda Blue. İkisi de birbirinden güzel. Aralarda irili ufaklı çok güzel cafeler var. Çok güzel bir köy. Çok daha canlı olabilirdi ama maalesef yarısı boş. Şöyle bir
proje olarak birileri ele alsa, burayı bir canlandırsa tek başına Körfez kadar turist çekecek kapasiteye
sahip. Ah keşke! 

K

Zeytinli : Klasik bir Ege Köyü. Turistik değil gerçek köy. Bildiğiniz meydanı, kahvesi... Benim sık gitmemin sebepi, kendimi bildim bileli peyniri, zeytini, yağı, reçeli, balı, salçayı, sabunu aldığımız, bittikçe gönderen Edremit ile canlı bağlantımız Halil Esen. Sırf Hüseyin Bey'in o güler yüzünü, o pozitif enerjisini, esnaflığının sahiciliğini görmek için giderim. Yoksa sağ olsun bir telefon ile hazırlar, postalar neye ihtiyacımız varsa. Gitmişken köy meydanında, ağaç altında, kahve keyfimizi yaparız. Yavaşlığın tadını çıkarırız. Ağustos ayında yapılan Festival ciddi turist çekmeye başlamış. Bu sene gelen turist 100K'yı geçmiş, çooook sevindim. Siz de yolunuz bu tarafa düşerse sahili ile sınırlı kalmayın, yukarı köyüne de uğrayın. Şelaleye çıkacaksanız, yolunuzu Zeytinli'den geçireceksiniz mecbur, bir kahvelik uğrayın.



Çamlıbel : En güzel korunmuş köylerden biri. Köye vardığınızda karşınızda tahta evler bulacaksınız. İçinde harika doğa parklarının olduğu otel ve restaurant var. Ben yine köy kahvesi tercih ediyorum ve burada mutlaka koruk suyu için diyorum ;)




Yeşilyurt : En bilinen köyümüz. Çok sayıda otel var ve 12 ay açık. Diğer köylere göre çok daha turistik ama çatılarında domates kurutan, salça yapan şalvarlı ablalarla da bolca karşılaşıyorsunuz. Manzara yine harika. Sıkılmadan birkaç gün geçirebilirsiniz. Yazın plajlara inmek de kolay. Mutlaka görülmesi gereken bir yer.




Altınoluk : Sahili değil de köyü bu sefer görülecek olan. Sahilini herkes bilir de köyüne herkes çıkmaz, oysa çok güzel kalınacak yerler var ve manzara yine harika. Çıkınca inmek istemeyeceksiniz ;)



Sivrice : Deniz kenarı bir köy. Deniz muhteşem, tesisler çok kaliteli, sukunet standart. Huzurdan ölebilirsiniz o derece. Bade'ye sürekli "küçük sesle" kızım demek zorunda kaldık :) Çocuk da anlamadı tabii niye :) Behramkale yolundan gidiliyor. Bektaş köyünü geçince levhalar var, bizim favorimiz Eren Konukevi. Sahipleri çok tatlı, Ayten Hanım'ın yemekleri muhteşemmmm! Annane sedirleri öğlen uykusu için harika!



Tahtakuşlar : Mutlaka daha önce yazmışımdır ama hep yazacağım. Burası kesin görülmesi gerekli bir yer. Sayılı Etnografya Müzelerinden biri var. Yörük kültürünü görmeniz açısından çok önemli, burası bir Alevi köyü. Kültürel ve doğal zenginliklerini yaşamak insanı çok zenginleştiriyor. 

Sokakağzı : Sivrice'nin komşularından biri, yine Behramkale yolu ile ulaşılıyor, burada da huzur garanti. Hava ve su muhteşem, herşey çok doğal ve güzel. İda dağ köylerinde kalıp bu güzel sahilleri günlük denize girmek için kullanabilirsiniz. 


Kızılkeçili: Altınoluk'tan 2-3 km bir yol. Uzun, ince, çamağaçları arasında keyifli bir yolculuk. Burası gerçekten gizli cennet. Bilen iyi biliyor, buraya tamamen göçmüş, ev alıp sık sık kaçan pekçok "ünlü" var. En önemli özelliği bu göçlere rağmen doğallığını kaybetmemiş olması. Yazarken elim titredi ama sahiden görmeniz lazım. E bu satırları eş dost okuduğuna göre tehlike yok diye düşünüyorum. Bir sır daha gidince orta kahvenin yanındaki Perihan'ı bulun, şekersiz Karadut suyundan mutlaka alın. Kahvelerde içtiklerinize benzemez, muhteşemdir. 

Ama genel olarak ricamdır, bir İzmirli olarak yıllardır Alaçatı'ya adım atmıyorum. Sebepi sırf kalabalık olması değil, Alaçatı'da Egeli kalmamış olmasıdır. İstanbullu işletmecilerin Alaçatısını da biz pek sevmedik kusura bakmasınlar! Bir kahvehe 10 TL verdiğimiz son gittiğimizdir. O yüzden teker teker gelin ki burayı da Alaçatı yapmasınlar. Hadi herkese bol tuzlu yazlar ;)