Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



İstanbul Kırmızısı

Bir kadeh buz gibi beyaz şarap ve akıcı, bir o kadar da ilginç ve de sanki çok tanıdık güzel bir kitap. Bu cumartesi akşamı minik meleğimiz uyuduktan sonraki keyiflerim.

Ya doğuştan öyleydi ya da biz yaptık bilemem, bizim minik sese hassas, top patlasa uyuyanlardan değil de kuş uçsa uyananlardan, hele bizim martıların beter seslerini düşünürsek, derin uyku epey zorlaşıyor. Bu sebepten 10'dan sonra evdeki tüm sesler kontrollü, sohbetler kısık sesle, televizyon kulaklık eşliğinde, tek serbest müzik, ondan rahatsız olmuyor çok şükür minik.

Özel bir programımız olmadığı sürece bizim cumartesi geceleri böyle sessizlikte. Zaten kendimize ve birbirimize çok geniş zamanlar ayıramadığımız için bu evsel durumdan çok da şikayetçi olduğumuzu söyleyemeyeceğim.

Kitap okumak benim için özel ve büyük bir keyifti-r, her zaman! Bu dingin zamanların bir kısmını kitaplarda kaybolarak geçirmeyi severim. Televizyon ile seviyeli ilişkimiz kızımızın gelmesi ile azalarak yok oldu, açıkcası iyi de oldu, nasıl bir zaman kaybı olduğunu boşalınca anlıyor insan. Zaman zaman benzer bir içerik ile sosyal medya girdabına kapılmıyor değilim ama çoklukla kendimi kontrol ettiğimi söyleyebilirim. Güzel bir şarap eşliğinde, sevgilimin mükemmel DJ'liğinde bir de böyle güzel bir kitap yakalayınca insan resmen mest oluyor. Offff amma uzun girizgah olmuş, yazının amacı kitabı paylaşmaktı ama taşan dıygularım doldurmuş satırları peş peşe. Bu da benim genetik defom belki de...

Yazmak benim için nefes almak gibi sanki, derin bir diyafram nefesi ile rahatlamak veya lezzetli bir yemek gibi her daim tadı damağımda ya da rüzgara doğru koşmak, açık bir havada veya ılık, sakin bir deniz de kendi sesimi dinlemek, bir kulaç bir kulaç daha derken karşı kıyıya varmak. İşte bunların arasında bir yerlerde, belki de hepsinde.

Efendim sebebi yazımız Ferzan Özpetek'in kitabı : İstanbul Kırmızısı. İlk kitabı.


Ben filmlerinin büyük hayranı, her daim takipçisiyimdir. Bazılarını ölümcül severim, her hücreme işlemiştir, bazıları bir tebessüm yaratır kalbimde, bazıları ise diğerlerinin kıymetini arttırır benim için. Ama hepsini tek tek defa defa izlemişimdir ve merak etmişimdir bu sahici yönetmenin birikmişlerini.

Bu kitap işte o birikmişlikleri öyle tatlı seriyor ki ortaya, insan sahiden hiç bitmesin istiyor. Bir Roma-İstanbul yolculuğu ile başlayan, paralel ve sürprizli bir yan hikaye ile katmanlanan, her bir ayrı bir tramva olan pekçok anıyı hiç bir ajitasyona izin vermeden bütün doğallığı ile ortaya koyan müthiş bir kitap. Her bir anı ayrı bir filmin başlı başına bir konusu olabilir. Bu büyük ve gerçek yönetmenin derinliğinin beslendiği kaynakları hissedince insan bir kez daha anlıyor ki hayatta hiçbir şey tesadüf değil. Okumadıysanız alın okuyun hemen, birkaç dingin saat ayırın kendinize, okuyun ve bitirin, yorumlarınızı beklerim.

Kıymetli annesinin dediği gibi hayatta hiçbir şey Aşktan önemli değildir.

Aşkla kalın.

Not : Eğer izlemediyseniz filmlerini de bir çırpıda izleyin ve size bir ipucu Cahil Periler'den başlayın ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder