Kendimi gündemden koparmak, beynimi dinlendirmek için her zamanki gibi sokaklara vurdum kendimi. İşte kafama takılanlar.
Değişen, dönüşen dünyada herşeyin ticarileşme, markalaşma hali sevmesem de normal karşıladığım bir durum. Mahalle kitapçısından alış verişte ısrar etsem de mesela D&R'a da giderim. Kabul IdeFix'i aldıklarında azıcık içerledim ama protesto boyutunda değilim. Ve fakat eğitim kurumlarının bu kadar ticarileşmesi, deterjan satar gibi buldukları her mecraya reklam basmaları beni çok rahatsız ediyor. Doğa'ya, Okyanus'a ve Bilfen'e sırf bu nedenle hiç bakmama niyetindeyim.
Malumunuz günümüzde koşmak, yüzmek ve bisiklete binmek +40 arkadaşlarımız arası çok popüler. Yetişkin oyuncakları ile desteklenen, ölçümlenen, kaydedilen , karşılaştırılan, sosyal medyada paylaşılan skorlar işi daha da keyifli hale getiriyor. 30 yaşından sonra spor ile samimileşen insanların konuyu ciddiye alma miktarlarını tebessümle karşıladığımı itiraf etmekle birlikte her ne nedenle olursa olsun yapılan spora saygım sonsuz. Her türünü tarifsiz severim. Bir yaşam biçimi olması gerekliliğinin tutkulu savunucularındanım. Yani yüzünü yıkamak, saçını taramak gibi... O doğallıkla ;)
Burada asıl takıldığım çocuklukla olan ilişkisi. Türkiye'de bu konuda yeterli imkan ve yönlendirme olmadığı için insanlar çocuk yaşlarda başlayamıyorlar. Şimdi durum değişti gibi görünmesine rağmen aslında çok da farklı bir yerde değiliz, çünkü okulda jimnastik yapıp, havuza girmek evet güzel ama spor dediğiniz müsabaka olmayınca güdük kalıyor. Okullar arası ligler, turnuvalar vs olmayınca hazırlanma, yarışma, başarma duyguları öteleniyor. Sürekli kendini açığa çıkarmaya çslışıyor, sağlıksız durumlar, sıkıntılı ruhlar oluşuyor. Okul araştırırken daha çok bu bakış açılarını değerlendireceğiz sanıyorum.
İnsanların hobileri olmasını iç dengeler açısından çok önemserim. Her yaşta kendi için keyif aldığı birşeyler yapmalı insan. O yüzden durmak yok, harekete devam ;)
Tabii önemli bir konuda biz kendimizi eğlerken dünyada başkalarının da yaşadığını unutmamak. Mesela kaldırımda bisiklete binmek nasıl bir zihniyet henüz çözebilmiş değilim. Hele bir de sahilin koku dokusunu değiştirenler var ki hepimizin mide sağlığı açısından onlara değinmeden geçeceğim.
Kendimizi iyi hissetme, beğenilme taktir edilme ihtiyaçlarımız susuzluk kadar doğal (mış). Sosyal medya paylaşımları aslında beni sevin demenin bir yolu olarak analiz ediliyor uzmanlarca. Mesela ben kızımızın resimlerini arkadaşlarım ile paylaşırken, 'bakın çok tatlı, siz de çok sevin lütfen Onu' demiş oluyorum. Bu şimdi nerden takıldı derseniz Instagram'da Bade İşçil'in yeni saçlarına yapılan yorumlardan. Biz kadınlar değişiklik yaptığımızda beğenilmek isteriz, muhtemelen bir yerlerdeki bir eksiklikten, bir tatminsizlikten yapmışızdır. 'A eskisi daha iyiydi' o an duymak istemeyeceğimiz tek şey olabilir. Hem birine kendini kötü hissettirmek kime ne kazandırabilir ki?! Atalarımız ne demiş, boğaz dokuz düğüm. Mecbur musunuz söylemeye, yazmaya, hadi 9'dan geçtim hiç değilse gelin 2 kere düşünelim ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder