Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



Sağlıklı, doğal ve lezzetli...

Sağlılı yaşam merakım ne zaman başladı, nasıl gelişti tam olarak hatırlayamıyorum. Hatırladığım Osman Müftüoğlu'nu keşfetmem ile başladığı. Sanırım üniversiteden mezun olduktan birkaç sene sonrasıydı. Yani 22-23 yaşlarındaydım. Demek ki en az bir 10 sene olmuş. Tabii benim onun öncesinde de sağlıksız bir yaşamım olmadı. Annem-Babam sağolsunlar bizi fastfooddan uzak yetiştirmeyi başarmışlar ve dengeli beslenme alışkanlığını daha küçük yaşta kazandırmışlar. Annemin sesi bugün bile kulaklarımda, ekmek yeme, etini bitir. Dondurmayı bile evde yoğurttan yapardı. Cips yerine fırında patates yerdik. Sıcak yaz günlerinde evde ya limonata veya taze erik suyu mutlaka olurdu. Cola-Gazoz ihtiyacı hiç hissetmezdik. Minik kavanozlarda yoğurtlar mayalardı bize. Hamburgerimiz ev yapımı köfte ekmekti. Döner bile yapardı evde. Öyle hazırından değil üstelik. Gün içinde çiğ sebze meyveler yerdik. Bence en önemli kısmı ise hiçbirşey yasak değildi. Örneğin evimizin köşe başında duran kokoriçciden haftada bir kez yeme hakkım vardı. Karşıdaki pastaneden gidip kendi kendime dondurma alabiliyor, bazen limonatanın yanına kuru pasta söyleyebiliyordum. Sonra daha minicik bir kızken karnımı içerde tutmamı söylerdi. O yaşta kazanılan alışkanlıklar kalıcı oluyor sanırım. Bunun yanı sıra spor da hayatımda hep var oldu. İşte bu yüzden daha bebeklikten itibaren evdeki beslenme alışkanlıklarının ve miniğe nasıl örnek olduğumuzun çok önemli olduğunu düşünüyorum. 30 yaş sonrası ortaya çıkan un yemeyeyim, tuz ekmeyeyim, marketten herşeyin pembesini alayım, acaba bu doğal mıdır gibi cümlelerim tahmin edeceğiniz gibi hamileleğim ile birlikte zirveye ulaştı. Artık ağzıma attığım her lokma benimle birlikte minik kızımızı da etkiliyor ve O'nun gelişimini belirliyordu. Böyle düşününce üzerimde extra bir sorumluluk hissettim. Doktorumun söylediği yasaklar listesine harfiyen uydum. Bu sorumluluk süt verme sürecinde de aynen devam ediyor. Ama bu sırada her daim iştahlı ve ağzının tadına düşkün bir insan olarak da biraz mutsuz oldum. Çok keyif aldığım unlu mamulleri, karbonhidratlı gıdaları tüketemiyordum. Bu süreçte sevgili annem hızır gibi yetişti. Mutfakta her zaman harikalar yaratır. Bu sefer yeteneklerini bizim beyazsız beslenmemiz için döktürdü. Hiç un ve şeker kullanmadan ve tamamı fırında pişen kekler, kurabiyeler, tartlar üretti. Hatta mücverimi bile yulafla yaparak yenebilir listesine soktu. Pirinç ile yapılan herşeyi bulgura çevirdi. Bu mucizevi dokunuşlar ile şimdi istediğim herşeyi yiyebiliyorum gönül rahatlığı ile. Hem de inanmayacaksınız belki ama bu şekilde yapılan yiyecekler çok daha doyurucu ve tatmin edici oluyor. Size de bu değişimi tavsiye ediyorum. Peki ne kullandık diye sorarsanız, un yerine tam buğday onu, kara buğday unu ve yulaf kepeği. Şeker yerine kuru üzüm. Makarna yerine kara buğday ev makarnası. Pirinç yerine kara buğday bulguru. Peki bunları nereden mi bulduk, http://www.ipekhanim.com/ Hatta sebze ve meyvelerimizi bile buradan istiyoruz artık. Hem bizim market ile aynı fiyat, hem de sağlıklı, doğal ve haftalık olarak da kapımıza geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder