Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



TOSCANA

Herkese güneşli günler, bir enerji, bir heyecan oturunca blogumun başına farkettim ki, ne kadar uzun zamandır yazmamışım, paylaşmamışım. Bu gelemeyen yaz, bana iyi gelmemiş anlaşılan. Kavuşunca güneşli, sıcak, kolsuz ve çorapsız günlere neşem yerine geldi işte. Bir de tabii yaptığımız muhteşem tatil ile ruhlarımız arındı, bedenlerimiz şımardı. Gözümüz, gönlümüz ve midemiz fena halde doydu. İşte bu heyecanla, sıcağı sıcağına, gezip, gördüklerimizi paylaşmak istedim, yediğimiz, içtiğimiz de bizim olmasın dedim ;)

Bu seyahati yıllardır hayal ederdim, kısmet bu seneyeymiş. Tüm organizasyonu Ocak ayında yapmış ve gün saymaya başlamıştım, sayılı gün çabuk olmasa da geçti ve tatilimiz geldi ve bitti bile. Her dakikası rüya renklerinde, krema kıvamında, peynir lezzetindeydi.

Yolculuğumuz sevgili Shop&Miles millerimizle aldığımız THY Rome uçuşumuz ile başladı. Baştan söylemeliyim, THY ile uçmayı özlemişim. Geniş koltuklar, kusursuz servis, lezzetli yemekler ve biraz da şansımıza sanırım gecikmesiz uçuşlar. Bence seyahatlerde yol çok önemli, insanın enerjisini tasarruflu kullanması için kaliteli bir yolculuk büyük fayda sağlıyor. Hele bir de böyle pahalı bir rotaya mil ile gitmek, paha biçilemez :)

Bu güzel uçuşumuz sonrası Rome'dan daha önce kiraladığımız aracı teslim aldık. Özellikle araç kiralama konusu önemli, çünkü önceden kiralamazsanız, o anda araç bulma ihtimaliniz sıfır. Internet üzerinden tüm şirketler hizmet veriyor. Ben tüm organizasyonu booking.com üzerinden yaptığım için aracı da oradan, yerel bir firmadan kiraladım. Yol yapacağımız için de A3 tercih ettim. Ama şehir içleri için biraz daha küçük bir araba daha kolay olabilirmiş. Günlük araç kiralama maliyetleri 30€ - 60€

Aracımızı  aldıktan sonra hemen düştük yola, ilk istikamet Asisi. Bu yolculuğumuz yaklaşık 3 saat sürdü. Seyahatimizin toplamında ~1000 km yol yaptık, hiç kaybolmadık, hem yan yollar, hem otoyollar geniş ve güzel. Sadece işaret mantıklarına alışmanız gerekiyor, bir de İtalyanca anlamanız :)


Asisi Umbria bölgesinde, Toscana'nın komşusu, başlangıçta bu bölgeye bulaşma niyetimiz yoktu, bu noktada sevgili arkadaşımız Şükran'a teşekkür ediyoruz, mutlaka görün demişti, göremesek büyük kayıp olurmuş. Beklentimizin en düşük olduğu Asisi, en güzel yer çıktı. Daracık arnavut kaldırımı sokaklar, irili ufaklı tamamı taş evler, büyük bir kilise, birbirinden şeker küçük dükkanlar, esnaf lokantası tadında Trattorialar. Büyüleyiciydi, kendimizi bir masalın içine düşmüş gibi hissettik. En şaşırdığım nokta ise, 2000 nüfuslu kasabada Opera ve tiyatronun olmasıydı.

Kasabada herkes kendi işini yapıyor ve en önemlisi işine kendi tarzını katıyor. Bunu bütün İtalyanlar için söyleyebiliriz aslında. Sokaktaki insanların, küçük, büyük dükkanların, restaurantların hepsi ayrı bir tarzda. Hiç biri birine benzeyen, öykünen, kopyalayan yok. Bir de en önemlisi kapitalizmin kocaman chainlerinden eser yok :)


Asisi'de tam merkezde küçük, şeker bir taş evde kaldık, odamız mütevazı ama rahattı. Burada bir gece konakladık. Rahat rahat bir gece daha kalınırmış. Hotel La Fortezza'nın en güzel yeri ise, kahvaltı servisi yaptıkları terasıydı. Bütün Umbria ayaklarınızın altında. Manzara kadar kahvaltı da başarılıydı, turtaları hani neredeyse anneminki lezzetindeydi, ama değil tabii annecim, neredeyse dedim ;)

Yemek için ise Trattoria Umbri'yi tercih ettik. Esnaf tavsiyesiyle gittiğimiz bu küçük lokantadan son derece memnun kaldık. Her yediğimiz lokma çok lezzetliydi. İtalya zamansız bir ülke, tıpkı benim İzmir'im gibi. Geniş zamanlarda yaşıyorlar. Benim için bu durum normal, hatta özellikle tatildeysem tercihen olmasına rağmen sevgilim için ilk gün biraz sıkıntılıydı, sonra tabii o da alıştı. Bir öğlen yemeği ortalamada 2,5 saat sürüyordu. Dikkat etmeniz gereken bir diğer nokta ise akşam yemeği servisini 22:30'dan sonra yapmıyorlar, bu tamamı için geçerli. Hemen yeri gelmişken gün içinde alış veriş yapmayı planlıyorsanız, siestayı göz ardı etmemelisiniz. Bölgeden bölgeye değişmekler birlikte genellikle 13:00 - 16:00 arası her yer kapalı oluyor. Fiyatlar ise oldukça mantıklı, bu tarz yerlerde ev şarabı da dahil olmak üzere, kişi başı 20€-25€ çok rahat çıkabiliyorsunuz.


Keyifli yemeğimizi yedikten, Asisi'nin birbirinden güzel dükkanlarını dolaştıktan ve kafi miktarda peynir, makarna, zeytinyağı aldıktan sonra Siena için düştük yollara. 1,5 saatlik bir yolculuk sonrası Siena'daydık. Masal diyarı Asisi sonrası önce bize biraz eski göründü Siena. Sonra biz sokaklarına karışınca, yerel şarapları da kanımıza karışınca büyük keyif aldık. Buradaki otel tercihimiz ise bir BB oldu. Doğru bir tercih olduğunu odamıza girince anladık, kocaman ve konforlu bir oda bizi bekliyordu, dar ve küçük otel odalarından çok daha başarılıydı. B&B Le Camere'de de bir gece konakladık. Genel olarak gecelik maliyeti otel odaları ile aynı olmasına karşın B&B'lar çok daha rahat ve geniş oluyor, tavsiye ederim. Eğer şehir merkezinde kalacaksanız tabii, yok tercihiniz şehir dışı ise o zaman en güzeli butik oteller.


Siena'yı gezmek için bir gece ve bür bütün gün yeterli oldu diye düşünüyorum. Tarihi meydanlarında sere serpe oturup, hepsi birbirinden farklı insanları gözlemlemek çok zevkliydi. Bir de diğer kasabalardan farklı olarak burası gece de oldukça hareketliydi. Alış veriş için de daha çok imkan olduğunu söyleyebilirim. Yöresel kıyafetler, güzel ayakkabıların yanı sıra çok güzel ahşap malzemeler satan dükkanlar da bir harikaydı. Bizim conceptimiz "gurme tatil" olduğu için alış verişe hiç bulaşmadık, yiyecek, içecek dışında :) Bu tatilimize damgasını vuran, lasagna ve turta oldu diyebilirim. Peynir ve şarabı hiç söylemiyorum tabii :) gittiğimiz her yerde bunları denedik. Hepsi çok lezzetliydi ama en başarılısı az sonra.


3. gün Siena sonrası rotamız Frenze'ydi. Giderken de şarapları ile tanıdığımız Chianti bölgesini  görecektik.
Greve in Chianti ve Castellina in Chianti mutlaka uğramanız gereken iki adres. Bu tipik Toscana kasabalarında konu tamamen şarap ve peynir, ekonomi, turizm hatta yaşam bunlar üzerinden dönüyor. 100 mt.de bir bir bağ görüyorsunuz. Biz de yaptğımız tadım seansları sonrası tamamen yerel üzümlerden seçtiğimiz bir şarap aldık ki anlatamam, tek kelimeyle muhteşem.


Kafi miktarda şarap tattıktan ve aldıktan sonra yine yemek zamanı geldi çattı :) Bir  başka şahane mekan da burada bulduk. La Cantinetta. Greve in Chianti'de yol üstünde, Toscana manzaralı, püfür püfür esen, ağaç gölgesinde üç amca tarafından işletilen bir yer. Biri servis yapıyor, diğer ikisi yemekleri. O şahane makarnalar siz sipariş ettikten sonra yapılıyor, taze taze pişiriliyor. Bir ricottalı gniocchi yedim, o sosun tadını anlatamam, yemekten ölmek üzereyim ama tabakta bırakamam bu muhteşem şeyi diye yemeğe devam ediyorum :) Tadı bugün gibi damağımda. Aldığımız şarapları ise tüketmemiz bir hafta sürdü, şimdi oradan sipariş vermenin bir yolunu arıyoruz, gerçekten çok lezzetli ve oldukça ekonomik. Chianti bölgesi için gerçek bir masaldı diyebilirim, asla es geçilmemeli.


Yaklaşık 3 saat süren bir öğle yemeği sonrası Frenze'deyiz. Ben Frenze'yi sigorta olarak programa koymuştum, Toscana kasabaları çok sakin gelebilir, bir şehir olsun arada demiştim, ben ki Frenze'yi çok severim, ama hiç gerek yokmuş, zamanımızın tamamını köylerde geçirebilirmişiz. O zaman o güzel Cortona'da da kalabilirdik mesela. Frenze'nin detaylarına girmiyorum. Sadece fotoğraflarımızı paylaşıyorum :)







Cortona inanılmaz güzel bir kasaba, her kasaba gibi buna da bir kapıdan giriyorsunuz ve sanki normal bir zamandan şövalyaler zamanına geçiyorsunuz. Şansımıza biz girdimizde de antika pazarı vardı. Buraya bayıldık. Hele bir öğle yemeği yedik ki, anlatırken tadı damağımda. Lasagnası bana bugüne kadar hiç lasagna yememişsin dedirtti, hele anane turtası, mmmm. sırf burada tekrar yemek yemek için oraya gideceğiz, öyle özetleyeyim. Bu şahane mekanın adı Pizzeria Trattoria Croce Del Travaglio. Fiyatlar ise o öğlenleri yemek yemek zorunda kaldığımız Midpoint, House Cafe gibi sıradan ve sıkıcı yerlerin yarısı bile değil. Bu şahane yemek sonrası gece kalacağımız Montepulciano'ya doğru yola çıktık. O yolun güzelliğini kelimeler ile anlatmam mümkün değil, ormanların içine saklanmış küçük taş evler, gelincik tarlaları, bağlar, bağlar, bağlar, zeytinlikler, gözünüzün alabildiğine bir yeşil, pırıl pırıl mas mavi bir gökyüzü. Çizgi film karesine ışınlanmış gibiydik.



Montepulciano'daki otelimize vardığımızda ise ufak bir çığlık attık. Kocaman bir bahçe içinde 2 katlı bir taş bina. Muhteşem bir oda, sıcacık sahipleri, oteli ailece işletiyorlar, anne-baba-oğul. Üstelik İngilizce de biliyorlar. Bu seyahatimiz boyunca pek karşılaştığımız bir durum değil. Ne sokaklarda, ne lokantalarda ne de otellerde ingilizce bilen insan bulamıyorduk, benim az İtalyancam olmasa biraz sıkıntı çekebilirdik, giderken yanınıza İtalyanca konuşma kitaplarından almanızda büyük fayda var. Ben Iphone sözlüğümden bol bol faydalandım :) Ama dil bilmemelerine rağmen herkes sohbet etmek, birşeyler anlatmak, sormak istiyor, bu çoğu beden dili ile olan sohbet de o kadar keyifli oluyor ki anlatamam.


Bu sefer otele eşyaları bırakıp hemen kendimizi şehre atmadık. Otelimiz o kadar güzeldi ki akşama kadar otelde vakit geçirdik, bize turtalar, kahveler ikram ettiler. Bol bol fotoğraf çekti sevgilim. Şehre ise akşam saatlerinde indik. Tabii bütün dükkanların kapalı olacağını atladık, oysa amacımız buradan da şarap almaktı. Montepulciano Toscana Bölgesinin en ünlü şaraplarının olduğu bölge. Biz de alış verişi ertesi sabaha bırakarak, güzel bir yemek yeri aramaya başladık. 6. hislerine sonsuz güvendiğim sevgilim, gözüne bir yeri kestirdi ve rezervasyon yaptırdı. 21:15'de gelin dedi at kuyruklu sahibi. Burada yediğimiz etin lezzetine, İstanbul'da kendine "etci" diyen bir sürü yerden hiçbirinin yanaşması mümkün değil. Ama farkettik ki, maharet sadece pişirmekte değil, bu hayvanlar gündüz etrafta gördüklerimizden. Öyle doğada sere serpe yaşıyorlar, sanırım asıl sırları bu.


Son olarak da anlatmadan geçemeyeceğim bir başka köy Pienza, ufacık bir yer, yarım saat sürmüyor gezmeniz. Ama o kadar şirinki, her bir dükkanı alıp eve getirmek istedik :) Burası da mutlaka görülmeli.



Hep yemek anlattım, evet İtalya'da hayat yemeğe ve içmeye odaklı, hele bizim gibi boğazınıza düşkün iseniz :) Ama çok kilo almadan gelmeyi de başardık, nasıl mı, şehirlerarası yollar dışında aracımızı hiç kullanmadık, her yere yürüdük, her sokağa girdik, her merdiveni çıktık ve bu şekilde günde 15-20 km yürüyüş yapmış olduk.Ve tabii ki çok çok su içtik. Sporu eksik etmeyip, suyu da azaltmayınca karbonhidratlar bize enerji vermekle yetindiler, yağa dönüşemediler :)


Seyhatimiz boyunca hava harikaydı, 25-30 derece arasında değişti, hep güneşliydi. Deniz kenarı olmadığı için gittiğimiz yerler, hava kuruydu, sıcak bile olsa rahatız etmedi, sanırım buraları gezmek için Mayıs çok uygun bir zaman olmuş.

Otellerimizin hepsi güzeldi, bazısı harikaydı, ama en önemlisi sitede ne söyleniyorsa oydu, hiç sürpriz olmadı. Gecelik maliyetleri ise 80€-120€.

Tüm bu güzel fotoğraflar sevgilim tarafından çekildi. Meraklısına özel gösterim yapıyoruz :)

Son söz : Ne yapın, edin, ölmeden önce yapılacaklar listesine Toscana'yı ekleyin. Pişman olmazsınız. Mümkünse de sevgiliniz ile gidin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder