Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



Düşledim!

Küçükken hep erken yatardım, akşam yemeğimi yer, "Uykudan Önce" programını seyreder, kendimi yatağa atardım. Tek isteğim bir an önce hayal dünyama dalmak olurdu. Geç yatmaya mecbur kaldığım zamanlar, aniden uykuya dalmamak için çaba gösterir, eğer o gece hayal kurmadan uyursam sabah üzgün olurdum. Beni bekleyen kahramanlarım vardı, ben düşünmezsem onlar var olamazlardı, yiyemez, içemez, sevinemez, üzülemezlerdi.

O kadar keyif alırdım ki bu kurgularımdan, zamanla sırf düşlemek yetmemeye başladı, bir de anlatmak istedim. Etrafımdaki büyüklere bu hikayelerimi anlatmak, dinletmek, yorum yapmalarını sağlamak benim için en şahane oyundu. Anlatırken yorumlara göre coşar, bazen hikayemi tepkilere göre değiştirir, çoğaltır, katlardım. "İlahi çocuk, nereden de bulup uyduruyor bunları?!" dedikleri gün gibi kulağımda.

Benim düş hikayelerim ilk dedem sayesinde başladı. Canım dedem ile beraber çok uzun yıllar geçiremedik ama bir üç seneyi neredeyse aynı evde geçirdik diyebilirim. İşte o zaman diliminde bize öyle güzel hayaller anlatırdı ki, o masalların kahramanı olmamız, içine girmemiz sadece birkaç dakika sürerdi. Gerçekten de inanıyordı bir tarafım Ay'ın dede olduğuna, uzayda hayat olduğuna, çiftlikteki atlarımın konuştuğuna. Gerçek olmadıklarını bilir ama sanki bir kapıdan geçer giderdim "Harikalar diyarı"na. O hikayelerden sonra yıllarca bir tek oyuncağa bile ihtiyaç duymadık biz kardeşim ile oyun kurmak için. İkimizin de hayal gücü dedemiz tarafından temeli atılmış, gökyüzüne uzanan bir binaydı ışıktan. Dedemden ayrıldıktan sonra, birbirimize anlattık hikayelerimizi. Bebeklerimiz üzerinden aile yaşantıları, minik çaydanlıklar ile yemek programları, iki parça kağıt ile holdingler, kıyafetlerimizden fabrikalar kurguladık. Biraz da bundandır bugün dizi senaryolarına burun kıvırmamız, biz yedi yaşında bile daha fazlasını yazmışız.

Sonra kardeşim günlük tutmaya başladı, bense neden bilmem, hiç sevemedim günlük işini. Yine gece düşlerime devam. Sonra kardeşim denemeler yazmaya başladı, ben de ufak ufak düşlerimi kağıda geçmeye başladım ve ilk defa 28 yaşımda kardeşime gönderdim, fikir versin diye, ben onun yazdıklarına bayılıyordum, o da benimkileri beğenir mi acaba diye. Beğendi. Ne kadar objektif olduğunu kim bilir ama bana cesaret verdi. Bu arada düşlerim hiç kesilmedi, gün içinde bulduğum boş vakitlerde, gece kafamı yastığa koyar koymaz, bazen bir restaurantta otururken, kulağıma yan masadan çalınan iki üç kelimeden, bazen yolda yürürken yanımdan geçenlerden esinlenmekten hep kelimeler düştü aklıma. Derleyip, toplayıp yazınca bu hikayeleri pek bir rahatlattı beni.

Tuğçe de ben de henüz hikayelerimizi yayınlatmadık ama kardeşimin bir Üniversite hocası ile birlikte yazdığı ilk kitabı iki sene önce yayınlandı. Yaptığı gerçek bir projeden, gerçek insan hikayeleri. Çok güzel bir çalışma oldu. Bilimsel bir araştırmanın, insan hikayeleri ile edebi bir şekilde kitap haline getirilmesi.

Ben de farkettim ki daha çok yazabilmem için birilerinin okuması gerekiyor, yazdıkça güzelleşiyor, yazdıkça çoğalıyorum. Bu yüzden hikayelerimi bugünden başlayarak halka açıyorum. Eğer becerebilirsem birkaçını biraraya getirip bir e-kitap yapmak istiyorum, daha çok kişiye ulaştırabilmek için.

İşte böyle, ilk 2011 kararımı daha 3. günden uyguluyor ve gerisi de gelir inşallah diyorum.

Yorumlarınız beni çok mutlu eder, okuyanlara şimdiden teşekkürler.

http://www.dusyazari.blogspot.com/

Kitap dolu günler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder