Bizim jenerasyonumuzda gördüğüm en belirgin ortak özellik; Tatminsizlik. 2-3 insan biraraya geldiğinde şehirden, trafikten, işten, eşten, çocuktan, aileden, bunların hepsinden veya bazılarından şikayet ediyor mutlaka. Hep herkesde bir Bodrum'a yerleşip küçük bir lokanta açma hayali var veya evinde pasta yapıp satma. Ama paralelinde de gelecek günler için para biriktirmek yerine, tatmini sağlamak için kolayca para harcama. Kıyafete, elektroniğe, tatile, yemeğe, içmeye. Genel bir tüketim çılgınlığı yani. Belli bir gelir düzeyindeki insanları yaşadığımız bu krizler bile korkutmuyor üstelik! Farketmeden bilinç altına yerleşen gelecek günlere dair endişe ise farketmeden her geçen gün stresi arttırıyor, karakterlere, alınanan kararlara, önceliklere etki ediyor sinsi sinsi.
Yaşı artık büyümüş, belki evlenmiş, hatta çocuk sahibi bile olmuş, genelde çok da istemeden, nüfus cüzdanı ile doğru orantılı büyüyememiş, olgunlaşamamış bir nesil olduğunu düşünüyorum. Ben bu durumu "çocuk yetişkinler" olarak nitelendiriyorum. İç dengeler oturmadığı için arayışlarının sonu gelmeyen, ne aradığını bilmediği için bulamayan, sıkça kaybolan bir nesil. Mutluluğun 7x24 olabileceğini düşünen, olması için uğraşan, hazzı mutluluk sanan bir nesil. Hırsla, hedefe odaklanmayı karıştıran, sürekli birşeyler kaçırdığını düşünen bir nesil. Elde ettikleri ile sevinmek yerine, elde edemediklerinin arkasından diş sıkan bir nesil.
Hem mutlu olmaya bu kadar kafayı takmış, hem de mutlu olması çok zorlaşmış bir nesil. Farkında mısınız bilmiyorum, hediye almak ne kadar zorlaştı. Eskiden insanların istediği, ihtiyacı olan ne kadar çok şey gelirdi akla. Şimdi ise ne kadar zor karşınızdakinin gözlerinde o sevinç pırıltısını yakalamak. Taksitli yaşamlar sayesinde herkes herşeyi anında alabiliyor, ay sonunu beklemeler, para biriktirip de almalar, paket açarken heyecanlanmalar hiç kalmadı neredeyse.
Ben mutluluğun önündeki en büyük engelin mutsuzluğu, acıları, sorunları, üzüntüleri, hayal kırıklıklarını yok saymak olduğuna inanıyorum. Yani doğanın almadan vereceğine inanmak. Olanın dengesini yok saymak, hep bana hep bana istemek. Kendini çok önemsemek. Evet "kendinizi sevin, önemseyin, önce kendi isteklerinizi tatmin edin" tarzı söylemler çok arttı. "Önce ben" olgusuna da belli bir açıdan katılıyorum. İnsanın kendi dengelerini bilmesi ve düzenini sağlaması ve seçimlerini özgürce yapması açısından. Ama paylaşmayı, başkaları için üzülmeyi, yas tutmayı, kırılmayı, affetmeyi unutursak, nasıl mutlu olabiliriz ki?!
"Bu bana yapılır mı?!" Kime yapılır acaba?
"Neden ben?" Peki kim olsun?
"O kendini ne sanıyor?" Peki ya sen?
"Ben farklıyım!" Kim değil?
Tevazunun rafa kalktığı dönemlere denk geliyor tatmin olamama halinin ortaya çıkışı, bu herşeyi kendine hak görme virüsü ufak ufak işlerken içimize aslında o azıcık masum çekingenliğin bizi dingin tuttuğunu göremedik işte. Şimdi bir tekrar sadeleşme sevdası aldı gidiyor. Önce doldurduk evleri, şimdi boşaltmaya çalışıyoruz. İmkanlar arttıkça kendinden uzaklaşıyor insan evladı. Materyalden geçen rüzgar, ruha değmiyor.
Bunun sonucu da bitmeyen yorgunluk, dünlenmek için anlık zevklerden yüksek beklentiler, aslında kendinden kurtulamaya çalıştığının farkında olmadan oradan oraya sürüklenmeler! Oysa ki bıraksa kendini üzülse patronunun attığı fırçaya, kırılsa arkadaşının onu aramamasına, kızsa sevgilisinin ilk öpüştükleri günü unutmasına ve gitse söylese üzüldüm, kırıldım, kızdım diye, iletişse ve de dönse sonra bir kaşık anne yemeğinin sıcaklığına, mis gibi bir çiçek kokusuna, o en sevdiği rekteki battaniyenin yumuşaklığına ve nihayetinde sevgilinin kollarında olmanın verdiği tarifsiz duyguya. Ve şükür etse sağlığına.
Sahi bir düşünün bakalım en son ne zaman şükrettiniz?
Merhaba
Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...
Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.
Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.
Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...
BBO
Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.
Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.
Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...
BBO
Güzel bir yazı.. elinize sağlık. Bir konu ile ilgili araştırma yaparken rastladım. Notlar aldım. İsminizle birlikte bazı alıntılar yapacağım..
YanıtlaSilbaya iyidi tesekkur ederim
YanıtlaSil%99 katılıyorum..
YanıtlaSilHerşey boş hissi. Evet gerçekten de öyle. İçini kendimiz doldurmamız gerektiğini farkedene kadar herşey boş.
YanıtlaSil