Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



Edremit Körfezi & Bozcaada



Hem bilmenin, bildiğini bulmanın verdiği huzur, hem her seferinde keşfetmenin verdiği heyecan! Bir de üzerine AŞK'ım ile ilk defa gidiyor olmanın keyfi. Bunlara anne-baba evinin şımarıklık hissi de eklenince küçük Edremit Körfezi gezimiz rüya gibi geçti.

Pendik'den Yalova'ya feribot ile başladı yolculuğumuz. Ipod'umdaki şarkılar tükenmeden, akşam yemeğine yetişmek için biraz da acele ederekten vardık Küçükkuyu'ya. Akşamüstü serinliğinde sakin, keyifli bir yolculuk. Siparişleri önceden verilmiş, birbirinden güzel anne yemekleri, üç aydır hasret kalmanın telaşı ile bir bir mideye indirildi. Karnım doyup, roseler tükenmeye yüz tutunca başladık günlerimizi planlamaya.

Sabah kahvaltı ve deniz sonrası, akşamüstü saatlerinde ilk istikamet Hasan Boğuldu. Yolumuzun üstünde ise Zeytinli Köyü var. Adı üstünde kendisi Zeytin'li köy. Edremit Körfezinin tamamında zeytin yetişir, temel geçim kaynakları da doğal olarak zeytinciliktir. Ben de yıllardır tüm sene yetecek kadar zeytini alır getiririm oralardan. Bu sene ise yeni bir yer keşfettik, biz yeni keşfettik ama kendisi oldukça eski. Esen Zeytincilik. Birbirinden güzel zeytinler (İstanbul'da bulmak imkansız), zeytinyağları, sabunlar, salçalar, baharatlar, ballar ile bagajımızı doldurduk, hem de ekonomik bir şekilde. Bir de güzel haber İstanbul'a da kargolayabiliyorlar, sipariş vermek isterseniz Tel : 02663771394 Özellikle salatalar için ve kahvaltılarda mis gibi kızarmış ekmekleri bandıra bandıra yemek için "Soğuk Sıkma" çeşidini tavsiye ederim. Yemeklere kullanmak için biraz maliyetli olabilir.



Hasanboğuldu her zamanki gibi serin, tüm kış yağan yağmurların verdiği güçle akıyor şelale. Sesi meditatif etki yaratıyor insanın üstünde. Yukarı doğru kısa bir yürüyüş yapıyor, doğal kaynak sularından içiyor, bol bol fotoğraf çekiyor ve Hasanboğuldudan ayrılıyoruz.

Hasan'ın hikayesini merak edenlere http://www.kazdaglari.com/kultur/hasan/hasan.html

Temiz dağ havası ve yaptığımız yürüyüş bizi acıktırdı, istikamet Akçay. Dost Restaurant. Denizin kenarında, kumların üstünde, tamamen doğal bi ortamda, nefis mezeler eşliğinde lalimizi yudumluyoruz. Tatilin ilk gününü böyle noktalıyoruz. Bu gün batımı her yerde başka güzel, en güzeli nerede karar vermekte zorlanıyorum.



Ertesi gün için ise, plan önce Mıhlı Şelalesi, sonra Yeşilyurt köyü. Mıhlı Şelalesinde ufak bir hayal kırıklığı yaşıyorum, her iki yanındaki tesisler, doğanın önüne geçmiş. Şelale arada küçücük gibi kalmış, böyle muazzam bir doğa olayının yanında nasıl olurda mangal yapılmasına izin verilir aklım almayarak ve gördüğüm manzaradan hoşlanmayarak ayrılıyorum Mıhlı'dan.

Yeşilyurt'a varınca kendimize geliyoruz, bir dost kapısı çalıyoruz. Sema abla annemin eski bir arkadaşı, eşi ile birlikte iki sene önce tası tarağı toplayıp temelli yerleştirler Yeşilyurt Köyüne. Evlerini büyütüp, bir butik otele çevirdiler. Ne de iyi etmişler, o çok sevdiğim, oksijen deposu (Dünyanın en yüksek oksijene sahip ikinci yeri) Yeşilyurt'da çalacak bir kapımız, rahat rahat kalabilecek bir yerimiz olması çok güzel.



Hem İda dağlarının muhteşem havası, hem ormanda yapacağımız yürüyüşlerin keyfi, hem birbirinden tatlı Yeşilyurt insanları ile sohbet etme imkanı, birbirinden güzel yemekler de cabası. Üstelik pekçok görülesi yere de yakın. Mutlaka bir göz atın, bir bayram için değerlendirin derim : http://www.sahmerankonak.tr.gg



Mangal olmadan tatil olmaz tabii, Yeşilyurttaki misafirliğimizi Çınarlatında bir mangal keyfi ile noktalıyoruz. Muhtarın yeri burası, tüm köydeki sakinlik burada da hakim. Bizim aceleciliğimiz ile başta bağdaşmasa da yemekler gelmeye başlayınca susup, oturuyor ve keyfini çıkarıyoruz.

3. gün istikamet Asos. Birkaç senedir gitmediğim için biraz heyecanlıyım, bozulmuş görmek istemiyorum, bıraktığım gibi kalmış olsun, taş üstüne taş koymasınlar diliyorum. Ve derin bir oh çekiyorum, evet başaramamışlar, hala çok sakin ve sempatik. Kaçınılmaz bir şekilde denizin üzerine iskele yapmışlar evet ama doğayı bozmamış, bir de çok derme çatma olduğu için Türkbükü havası vememiş, en azından şimdilik. Denize girip çıktıktan sonra ki Asos için su inanılmaz bir sıcaklıkta, ürpermedik bile suya girerken, yine arabamıza atlıyoruz ve asıl hedef olan Koruoba'ya doğru yol alıyoruz. Koruoba Asos'a 10 km. Şeker bir köy. Orada Koruhan adında bir tesis var, 15 oda. Bu sene devir almışlar, Bursalı bir aile işletiyor. doğası çok güzel, deniz mükemmel, tesis de güzel ama gittiğimizde sadece iki odası doluydu, bomboştu. Sanırım kendilerini tanıtamadıkları için henüz bir yol katedememişler ama eminim iki sene içinde orası da bir Ortunç olur. Biz de yok zaman müşterisi olmanın şımarıklığını yaşarız. Biraz hizmet anlayışı edinmeleri yeterli bence. http://www.assoskoruhan.com/



Ve son durak Bozcaada. Geyikliden ilk feribota binilir, Bozcaada'da inilir.







Bu seferki yerimiz Aral Tatil Çiftlği. Tek kelime ile süperdi, hiç görültü yok, püfür püfür bir rüzgar esiyor, üzüm bağlarının içinde, etrafta hangi hayvanı ararsanız var, hele çocuklu aileler için bence ideal. Muhteşem bir kahvaltısı var, ev yapımı salçanın ve sıcacık pişilerin tadı hala damağımda. Bizi şımartmakta kararlıydılar ama nereye kadar... Akşamüstü çay saati, akşam ise barbekü var, tabii isterseniz. Odalar ise süper, anneannemin gelin odası gibi, tüm mobilyalar Laura Ashley'den veya öyle bir yerlerden. Pırıl pırıl, tertemiz, çok sade ve çok şık bayıldım, bir taş evim olsa, aynen öyle yapardım. http://www.araltatilciftligi.com



Aral'da o kadar yayılıp kalınca, denize girmemiz öğleni buldu ve bilin bakalım ne oldu yine acıktık. Plajımız Mitos, yemekler nefis. Afroditin seçimini şiddetle tavsiye ederim, mükkemeldi, iki tabağını mideye indirdik, ne olduğunu söylemeyeceğim, giderseniz, yersiniz. Bu güzel plaja yarım saat daha geç gitseymişiz, boş sezlong bulamayacakmışız. Sezonda mutlaka rezervasyon gerekiyormuş.Aklımızda olsun dedik, şansımıza şükrettik, yemeğe devam...



Akşamüstü adayı dolaşmaya çıkıyoruz, her bir küçük sokak bizi başka anılara görütüyor, çocukluğumuz, ilk gençliğimiz, tanıştığımız an. Geçirdiğiğimiz günler, tek tek geçiyorlar aklımızdan. Böyle zamansız yaşamak, yaşadığın yerde herkesi tanımak, hiç acele etmemek, kanaat etmek, bir terlik bir elbise ile yazı geçirmek, neden olmasın ki. Konuşurken yol bizi Ada Cafeye getiriyor ve yine yeni bir tat karşımıza çıkıyor, Gelincik Şerbeti. Biz bu masum şerbetin, cinli halini tercih ediyoruz, bol buz ve soda ile gerçekten harika oluyor hemen eve getirmek üzere birer şişe temin ediyoruz, gün batar batmaz da balıkçımıza transer oluyoruz. Bu son gecemizi balıkçıda geçirdikten sonra tatlı yemek için Lodos Restaurant'a gidiyoruz ve aklım oradaki ahtapotlarda kalıyor, bir dahaki sefere ilk orada yemek yemek üzere kahvelerimizi içip veda ediyoruz.

1 yorum:

  1. Tesadüfen denk gelmiş iseniz ses verin demişsiniz ya bildirmek isterim öyle keyifli bir blog olmuş ki.

    YanıtlaSil