Merhaba

Hep yazdım ben, herşeyi yazdım, kimi zaman küçük not kağıtlarına, kimi zaman defterlerimin arka sayfalarına, kimi zaman telefonumdaki not defterime, bazense sadece kafama...

Birikti kelimelerim, paylaşmak istediklerim, birilerine anlatsam acaba dinlerler mi beni diye merak ettim.

Evet, başladım ve devam edeceğim. Kimse okumasa da ben yazacağım, hayalimin peşini bırakmayacağım.

Ama tesadüf eseri geldiyseniz, hele bir de beni tanımıyorsanız mutlaka bir ses verin, orada birilerinin olduğunu bilmek, okunduğumu hissetmek çok keyifli olur...

BBO



Aşk saygısızlığı tolere eder mi, etmeli mi?



Üç gündür kafamda dönen bir konu var. İki insan arasındaki saygı mesafesi. Her türlü insan ilişkisinde kafi bir mesafeyi korumanın öğretildiği bir kültürle büyüdüm. Zaman içerisinde de bu saygı mesafesinin hiçbir zararını görmediğim gibi, ilişki yönetiminde pekçok faydasını gördüm. Gerek aile içi, gerek arkadaşlarla, gerekse iş hayatında. Özel hayata, kişisel fikirlere, yaşam şekillerine saygı duymak taraftarıyım. Kendi yaşam alanımı ve özel hayatımı da büyük özenle korurum. Bu belki insanlarla çok samimi olmayı engelleyen bir koruma mekanizması olabilir. Örneğin kolay kolay hiç kimse benim evime habersiz gelmez veya benim bir kıyafetimi almayı teklif etmez, evimde misafirken mutfağıma dalıp dolaplarımı açmaz, yatıya kalmaz. Ben yapmayın dediğimden veya istemediğimden değil, sanırım o görünmeyen mesafe yüzünden.

Tabii ki bu sınırlar insandan insana değişir. Üstelik beraber geçirilmiş zamanlarla, yakınlık derecesi ile de yakinen ilgilidir. Örneğin bu mesafe kardeşimle, ailemle sıfıra yakınken, hadi 10 birim diyelim, en yakın arkadaşlarım ile 100 birim, sosyal arkadaşlarım ile 500 birim, iş arkadaşlarım ve komşularım ile 1000 birim, yabancılar ile 500.000 birim olabilir.

Peki ya aynı evde yaşadığınız sevgiliniz veya eşiniz ile ne olmalıdır. Ben anne-baba arasında büyük bir saygının olduğu bir evde büyüdüm, yazının başında da söylediğim gibi. Çok tartışmaya şahit oldum, hatta ateşli bir aile olduğumuz için seslerin düşük olduğu çok nadirdir de diyebilirim. Ancak hiç hakaret, küfür boyutuna varıldığını görmedim. Tarz gereği olması da çok mümkün değil zaten.

Ama söz konusu olan yılların getirdiği oturmuş ve mutlu beraberlikler değil de yeni ve genç aşklar olduğunda bu durum değişebiliyor sanırım. Son zamanlarda 30-40 yaş gurubu arkadaşlarımda çirkin sözlerin yer aldığı kavgları duymaya ve hatta şahit olmaya başladım.



Büyük bir aşk yaşamak öfkeyi tolere edebilir mi, öfkeli olmak kötü sözlerin mazareti olabilir mi? Kırgınlığa dönüşmemesi mümkün mü, geçilip gidilebilir mi üstünden? Elbette sakin düşününce mantıklı cevap hayır oluyor. Ama kadın-erkek ilişkileri düz mantıkla değerlendirilecek kadar basit olmuyor çoğu zaman. Büyük kavgalarda insanların ağzından asla istemedikleri sözcükler de çıkabiliyor, yaralı bir hayvan gibi kalbi kırılan kişi karşı tarafı acıtmak için nasırının üzerinde tepinmek isteyebiliyor. Sonra farkında olmadan içinde bir rekabet duygusu barındırabiliyor taraflardan biri veya her ikisi. Bu rekabet insanları kışkırtabiliyor. Hem çok aşık olduğu bir kadını hem de çok kıskanan bir sürü erkek örneği biliyorum yakın çevremden. Buradaki kıskançlık, başarı kıskançlığı, sevilme kıskançlığı. Her uygun ortamda su yüzüne çıkmak için deliren bir kıskançlık. Bu da sonuçta ne seninle ne sensiz sonucuna geliyor çoğu zaman. Özellikle güçlü kadın karakterler ile birlikte olan erkeklerde sıkça rastlanır oldu son zamanlarda. Önce büyük bir kavga, hakaretler, küfürler, aşağılamalar, sonrasında özürler, çiçekler, ağlamalar. Peki ya yorulan duygular. Ben duyguların yorulmasını çok riski buluyorum ilişkiler için. Diğer yandan kin tutmayı da aynı şekilde. Olayların üzerinden yürüyüp geçemediğimiz noktada bizde birer birer birikiyorlar, üst üste ekleniyorlar. Tüm hayat enerjimizi yavaş yavaş götürüyorlar.

Neye nereye kadar tolerans gösterilebilir diye genel bir kural konabileceğini de sanmıyorum. Bu sınır karşı tarafın kredisi ile ilgili olacaktır mutlaka. Ama bir dip sınır olmalı sanki, değil mi, hani derler ya, "kavgada söylenmez" diye, kırmızı işaretli sözcükler olmalı bence. İşin adı Aşk bile olsa kimse kimseye bu kırmızı kelimeleri söylememeli.

Kıskançlık krizlerinin yanı sıra, bu çirkinleşmenin nedeni karşı tarafın ciddi bir öfke kontrol problemi de olabilir, farkında değildir ama yardıma ihtiyacı vardır. Sonra bazı kültürlerde küfürlü konuşmak normal konuşma şekli olabiliyor, geldiği aile&çevre nedeni ile bu tüp dialogları normal görüyor olabilir.

Belki sakin zamanlarda o sözcüklerin yarattığı hasar anlatılırsa daha dikkatli olabilir karşı taraf. Beni çok üzüyor gibi, kalbim kırılıyor gibi. Ya da belki bu konuda profesyonel bir yardım almaya ikna edilebilir. Genelde kimse sadece kavga esnasında kötü söz söyledi diye ilişkisini bitirmiyor, barışma anında edilen sözler çirkin sözleri unutturmasa bile belki affettiriyor ama bu toleranslar ilişkinin geleceği için büyük risk değil mi? Birikimler sonra daha içinden çıkılmaz sorunlar yaratmaz mı?



Ben ilişkilerde dengenin çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum, yürümesi için, gelişmesi için çift taraflı emek vermek gerekir. Özen göstermek, korumak, kollamak, sakınmak gerekir. Öfke anında kendini kaybetmek çok kolay ama bir yetişkine yakışan kendini kontrol etmek değil midir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder